Cumartesi, Mart 28

Cevizli Ay Kurabiyeler...



Öncelikle blogumu daha sık güncelleyeceğimi söylediğim halde yapamadığım için özürlerimi belirtmekle başlamak istiyorum söze. Geçtiğimiz hafta tekrar üniversitedeki dil kursuma başladım. Bu tam zamanlı bir kurs değil, daha çok gramer üzerine sıkıştırılmış dersler alacağım, artık Çince karakterlerle sıkı sıkıya boğuşma zamanım geldi. Bundan sonra biliyorum ki çok zorlanacağım, ama bir yandan da daha çok Çince tarifi daha hızlı çevirebilecek olmanın çoşkusu var içimde. Bunlardan birisi, Çin'in en sevilen en ünlü tatlılarından birisi olabilir mesela. Yanda resmini gördüğünüz tatlı, her pastane ve markette, her restoranda mutlaka bulabileceğiniz çok ama çok lezzetli bir tatlı, "yumurtalı tart". Ben hemen hemen her market seferimde bir tane alıp afiyetle mideme indiriyorum. Dışında milföyden bir çanak, içinde krem brüle'ye oldukça benzeyen bir krema var. Türkiye'ye döndüğümde bu tarifi çok arayacağımdan eminim, o nedenle mutlaka öğrenip arşivime almalıyım.

Burada da memleketime ait çok özlediğim şeyler var, örneğin pastane tatlı ve tuzluları. Çinliler'in pastaneciliği gelişmiş aslında, daha önce pek çok bahsetmiş olmalıyım; ama nedense tuzluların içinde mutlaka belirgin miktarda şeker bulunuyor. Mesela tost ve sandviç ekmekleri, poğaçaları mutlaka şekerli. Kurabiyelere gelince ise, mutlaka şeker seviyeleri düşük ve az miktarda tuz içeriyorlar. Yerken, az olan şeker tatmin etmezken, bir de işin içine tuz girmiyor mu çıldırıyorum. Ama iflah olmam ben, hala her gördüğüm pastaneden içeri dalıp, hoşuma giden her şeyi topluyorum denemek için. Mesela soldakiler gibi, ama yine hüsran yine hüsran. Browni'ler tatsız, kekler kuruluklarından dolayı ayva gibi boğazıma duruyorlar, sıvı almadan mideye yollamak imkansız. En arkadaki kekteki turuncu kaplamayı görüyor musunuz? Mesela o jöle gibi şeyin içinde gram şeker yoktu. Ancak görüntü, o kadar. Evde yaptığım Çin tariflerindeki şeker ve tuz oranlarını ise kendi bildiğim gibi ayarlıyorum yoksa aldıklarımdan farkları olmaz.

Memleketimdeyken canım tatlı birşeyler çektiğinde herhangi bir pastaneden alacağım üç beş kurabiye hem nefsimi köreltir, hem de gereksiz ziyanı önlerdi. Şimdi ise her tatlı-tuzlu krizimde en az bir tepsi yapmak durumunda kalıyorum. Ziyan olmasın diye yediğim her fazladan kurabiye bana şiş mide-kilo-moral bozukluğu olarak geri dönüyor. Bir de blog ziyaretlerimde görüp de ağzımın suyunu akıtan tarifleri yaptım mı işte o zaman çok bereketli geçiyor o hafta :(

Hazır yeri gelmişken denemelerim sonucu bu aralar afiyetle yediğimiz tarifler için sahiplerine teşekkürlerimi sunmak istiyorum:

Mantar kurabiyeler için Efsun'a,
Ispanaklı Kiş'in tart hamuru için Aylin'e, leziz iç malzemesi için Işıl Hanım'a,
Etli iç kabak yemeği için Funda'ya,
Hayatımda yediğim en güzel coleslaw yani lahana salatası için videojug sitesine,
Mercimekli bulgur pilavı için Aybike'ye çok teşekkür ediyorum, hepsi birbirinden lezzetli oldu, bu haftayı tamamen mutfakta geçirdim neredeyse. Daha denenecekler listem çok kabarık, özellikle akşam yemeği olabilecek tarifleri daha çok saklamaya başladım yoksa hamur işi yapa yapa bir yığın hamura dönüşeceğim yakında :(

Bu kurabiyeler, yukarı soldaki "şeker fukarası" Çin keklerine inat yapıldı, kahvelerime ikişer üçer eşlik ederek tüketildi. Eğer siz de yapmak isterseniz, ceviz yerine fındık ya da badem de koyabilirsiniz.

Malzemeler (30-35 adet için)

250 gr oda ısısında yumuşamış tereyağı
1 su bardağı pudra şekeri
1 su bardağı ince çekilmiş ceviz
1 yumurta
1 çay kaşığı kabartma tozu
Aldığı kadar un (2 su bardağı un ile başlayın, hamur ele yapışmayıp toparlanana dek azar azar un ekleyip yoğurun)
1 tatlı kaşığı şekerli vanilin

Pudra şekerinin 3/4'ünü ve geri kalan tüm malzemeleri bir kaba koyup yoğuralım, yumuşak bir hamur yapalım. Yoğurduğumuz hamuru ikiye bölüp elimizle iki adet silindir şeklinde yuvarlayalım. Silindirleri 2 cm. eninde dilimleyelim, her bir dilimi elimizle yuvarlayarak ay şekli verelim. Önceden ısıtılmış 160 derece fırında 10-12 dakika kadar pembeleşmeden pişirelim. İyice soğumalarını beklediğimiz kurabiyelerimizin üzerine kalan pudra şekerini serpelim.




Afiyet Olsun!

Cumartesi, Mart 21

Çin Usulü Patlıcan Kızartması...



Aslında bu yazımda farklı şeylerden bahsetmeyi planlamıştım ama, sabah gözümü tipik buğulu-sisli Çin sabahına açınca, halet-i ruhiyem de aniden değişti. Bundan daha iyi ortam olamazdı sanırım; ekranımın tam arkasında, karşı kıyıları sislerin arasında yokolmuş göl, üzerinde elindeki uzun çubuğuyla suyun dibini iterek yavaş yavaş yol alan Çinli balıkçıyla, tam bir masal diyarındaydım sanki. Elimde de geçen gün yaptığım bir Çin tarifi varken haydi değerlendireyim dedim. (Makineyi bulup resmini çekene kadar balıkçıyı kaçırdım :) )



Buraya ilk taşındığımız zamanlarda, vaktimizi ve benliğimizi, kendi eski yaşamımıza uyarlama konusunda çılgın bir çabamız vardı. Yiyeceklere, içeceklere önyargılıydık ve tabii insanlara karşı da. Yeni şeyler denemek ilginç gelse de kendi öz yaşamımızda halen eski alışkanlıklarımızı yürütüyorduk. Ama zamanla her şey yavaş yavaş değişti. Evde ara sıra yeşil çay ya da çiçek çayları demlemek, radyodan yükselen Çin ezgilerine kulak kabartmak çok huzur verici şimdi. İşin ilginç yanı, dönmemize en az bir bu kadar zaman daha varken, şimdiden "eyvah! ne yapacağız biz dönünce, nasıl da özleriz buraları..." diye ağıt yakar olduk.

İşin en kötüsü de Çin yemeklerine olan ve gittikçe artan tutkumuzu, Türkiye'deki Çin restoranlarıyla dindiremeyecek olmamızı bilmek. Biliyorsunuz, burada pasta okuluna gidecektim ama babamın hastalığı ve vefatıyla gerçekleştirememiştim. Şimdi eğer kısmet olursa gelecek Eylül ayında, oğlanı da kreşe postalayınca, Çin mutfağına tam zamanlı giriş yapmayı planlıyorum. Bir restoran açmak gibi bir hayalim yok, sadece kendi krizlerimizi atlatmak için. Tabii buradan götürülücek malzemeler nereye kadar dayanırsa...

Dedim ya insanlarını da özleyeceğiz diye; bazı şeylerini özlemeyeceğim kesin ama hemen hergün eşimle evde birbirimize yaptıkları komiklikleri anlatıp, girdiğimiz gülme krizlerini kesinlikle çok anacağız. Mesela eşimin, işyerinde hergün en az on kere koridorda karşılaştığı çalışanının, ona "Hello" ya da "Hi" yerine her seferinde nedense "Okey!" diye bağırmasını çok özleyeceğiz. Ya da arabayla giderken yanımızdan geçen, üstünde beş kişinin oturduğu motorsikletleri görmeyi. Bazen, belki de moralimiz bozukken, önümüzden geçen taksiden ayağını camdan çıkarmış bir adamla gözgöze gelip kahkaha atmayı da. Burası süprizlerle dolu, özgün ve ilginç.

Şimdiden bu kadar melankoliye gerek yok değil mi? Daha çok var, olduğum anın tadını çıkarmalıyım diyerek başka bir tadını çıkardığım lezzete geçiyorum. Önceden hatırlatmak isterim; elinizde aşağıda listesini verdiğim tüm sebze ve soslar olmayabilir, sadece soya sosu vazgeçilmez olanı. Artık heryerde bulmak mümkün soya sosunu. Daha önce bu kitap elimde yokken de patlıcan kızartmasını evde yapıyordum ve çok benzer bir lezzet elde ediyordum. Sebzelerin diriliklerini kaybetmeden pişmeleri işin püf noktası. Bu yemeği dışarıda yediğim her zaman sipariş ederim, benim favorilerimdendir. Çin usulü patlıcan kızartmasını denemek isterseniz işte buyrun:


Malzemeler:
3-4 adet patlıcan
8-10 adet Fransız fasulyesi ya da Taze börülce (Burada yılan fasulyesi ya da uzun fasulye deniyor, siz taze fasulye ya da çarliston biberle tarifi zenginleştirebilirsiniz)
1 iri patates, ince dilimlenmiş
4 diş sarımsak
Yarım su bardağı sıvı yağ
3 ince dilim taze zencefil (Arzu ederseniz, ben kullanmadım)
8-10 küçük kırmızı acı biber, yoksa 2-3 çay kaşığı pul biber
2 Çorba kaşığı soya sosu
1 çorba kaşığı susam yağı(Varsa)
1 çorba kaşığı pirinç şarabı(Varsa)

Yapılışı:
Patlıcanları kabuklarını soymadan uzunlamasına dörde bölüp her birini 4-5 cm. uzunluğunda doğrayalım. Aynı şekilde taze fasulyeleri uzun dilimleyelim. Sarımsakları küçük küpler halinde doğrayalım. Acı biberler ve diğer tüm malzememiz ocağımızın yanında küçük kapların içinde hazır dursun.
Genişçe bir tavayı ya da varsa wok'umuzu yüksek ateşe oturtalım. İçine sıvı yağı dökelim ve iyice kızmasını bekleyelim. Yağımız kızınca içine patates dilimlerini ekleyelim ve arada karıştıralım. 2-3 dakika pişirdikten sonra patateslerin kızarmasını beklemeden yağdan delikli kepçe yardımı ile çıkarıp bir tabağa koyalım. Kalan yağa patlıcan ve fasulyeleri hiç beklemeden atalım ve karıştırarak kızartalım. Sebzelerimizin kenarları hafif kahverengi olana dek kızartalım ve bu sebzeleri de yağdan çıkartalım. Kalan yağa sarımsak, acı biberler(pul biber) ve isterseniz zencefili ekleyelim, sarımsaklar pembeleşene dek kavuralım, vakit kaybetmeden tüm kızarttığımız sebzeleri de tavaya ekleyelim ve hepsini beraber çevirelim. Sebzelere soya sosunu ekleyip karıştıralım, varsa susam yağı ve pirinç şarabıyla lezzetlendirelim. Hepsini bir tabağa alıp sıcak servis yapalım.



Afiyet Olsun!

Pazar, Mart 15

Rus Salatası...


Dün itibariyle Türkiye'ye gitmeme tam üç ay kaldı. Aslında eskisi kadar gün saymıyorum çünkü burası benim evim. Çin'i ve Çinliler'i öylesine benimsemişim ki, artık sanki içlerinden biriymiş gibi karışıyorum aralarına. Şu an için gün sayma sebebim daha farklı. Hani hatırlarsanız kızkardeşime bir pasta yapmış ve bebeği gelene kadar oradaki minik kediyle oyalanmasını söylemiştim. Artık kediciklerle oynama zamanı sonra erdi; şimdi kızkardeşim kendi bebeğini bekliyor ve iki ay sonra kısmetse oğlunu kucağına alacak.

Yeri gelmişken buradaki bebekler ve anneleri hakkında bir kaç satır yazmak isterim. Çin'de çocuk yapmak yasalar gereği sadece "1" evlat ile sınırlandırılmış olduğundan, kadınları olabildiğince geç çocuk sahibi olmayı tercih ediyorlar. Ama benim anlayamadığım, bu kadar beklenen hamilelik, neden hakettiği heyecan ve coşkuyu alamıyor. Elbette kendi içlerinde çok mutlu olduklarına şüphe yok ama ne demek istediğimi şimdi anlayacaksınız.

Çin'de kadınlar hamile kaldıkları andan itibaren kendilerine bakmayı bıçak gibi kesiyorlar. Daha karınları belli belirsiz çıkmışken, üzerlerine bosbol hamile kıyafetleri geçiriyorlar ve saçlarını bile taramaktan uzak görünüyorlar. Karnı belirgince çıkmış olanlar ise ördekleri kıskandırırcasına paytak yürüyüp, her adımlarında bir elleriyle bellerini tutarak "ıh"lıyorlar. Sanmayın onları eleştiriyorum, sadece garibime giden gözlemlerimi belirtmek istedim. Bunlar şehirde yaşayan modern Çinliler. Bizim de kırsal kesimimizde hamilelik geçiştirilen, önemsenmeyen bir süreç ama, buradaki kızların nasıl süslü püslü nasıl kokoş olduklarını gördüğüm için, "hamile kalınca ne değişiyor ki acaba?" sorusuna yanıt bulamıyorum. Tabii doğal olarak herhangi bir Çinli dosta da "neden hamileyken pek bakımsızsınız?" denmiyor haliyle. Sadece evimin önünden akşamüstü saatlerinde ıhlayıp puflayarak, üzerinde pembe çiçekli pijama takımıyla geçen hamileler hakkındaki iç seslerim bunlar... (Ek: usulca fotoğrafı çekilmeye çalışılmış ama bulanık çıkmış pembe-pijamalı-hamile-Çinli)

Konuyu nereden nereye getirdim, farkındayım. Özetle, hem sayıp hem saymadığım Türkiye'ye kavuşma günlerim bir de dostlarım için geçerli. Benim için çok değerli olanlardan bir tanesi de Rus dostum Luda. Tarif ona ait, oradayken iki haftada bir yapardı bizim için ama, salatasının Rus değil, Fransız olduğunu iddia ederek. Anlattığına göre bir gün bir Fransız, yokluk içinde, elinde kalan son iki üç sebzeyle ne yapacağını bilememiş. Elinde olan malzemeleri haşlayıp bir araya getirmeye karar vermiş ve hepsini mayonezle karıştırmış. Salatası o kadar hoşuna gitmiş ki sonradan bir dükkan açıp salatasını orada satmaya başlamış ve bu sayede zengin olmuş.

Ben hikayeyi orjinal Rus arkadaşımdan dinledim, kendisi inkar ediyor bu salatanın "Rus" olduğunu, ben değil :) Bu arada bu salatanın adı bazı yerlerde Amerikan olarak geçse de bu sadece biz Türkler'in uydurması :))

Salata normalde aşağıdaki malzemelerle yapılıyor ama ben çok sevdiğim için haşlanmış mısır da ekliyorum. Sizler mısırsız da deneyebilirsiniz.

Malzemeler

3 küçük ya da 2 iri havuç
4 iri patates
1 küçük konserve bezelye veya 1 su bardağı haşlanmış taze bezelye
2 katı haşlanmış yumurta
8-10 kornişon turşu ya da yeteri miktarda salatalık turşusu
1 su bardağı dolusu ev yapımı mayonez (tercihen ev yapımı olmalı ama hazır da kullanabilirsiniz)
İsteğe bağlı 2 çay bardağı haşlanmış mısır tanesi
1 çay kaşığı tuz
1 çay kaşığı karabiber

Yapılışı:

Havuçları kesmeden, patateslerle birlikte bir tencereye koyalım, üzerini geçecek kadar su ile orta ateşte kaynamaya bırakalım. Arada bir kürdan ile pişip pişmediklerini kontrol edip piştikten sonra sudan alıp soğumaya bırakalım. Eğer patatesler havuçlardan önce pişerse sudan önce alabilirsiniz. İyice soğuyan havuçların ve patateslerin kabuklarını soyalım. (Havucun kabuğunun soyulduğunu ben de bilmiyordum, göreceksiniz basitçe sıyrılacaklar) Küçük küpler halinde doğrayalım. İçine haşlanmış bezelyeleri, sarılarıyla beraber küçük küçük doğranmış yumurtaları, yine küçük küçük doğranmış turşuyu ekleyelim. Arzuya bağlı olarak mısırı da ekleyelim.

Mayonezi kendiniz yapmak isterseniz bu linkten faydalanabilirsiniz. Yalnız ben yaparken hardal koymuyorum.

Salatamıza mayonez tuz ve karabiberi de ekledikten sonra güzelce karıştırıp afiyetle yiyebiliriz. Mayonezini daha bol sevenler daha çok miktarda ekleyebilirler.

Afiyet Olsun!


Çarşamba, Mart 11

Fok Balığı Kurabiye...



Buraya yavaş yavaş bahar gelmeye başladı, bu da demek oluyor ki biricik oğlumun doğum günü de yaklaşıyor. Henüz anlayacak yaşta değil hala, acaba bir doğumgünü partisi hazırlasam mı hazırlamasam mı karar veremedim. Ama yine de ufak tefek denemelerle bir arşiv hazırlıyorum. Şeker hamuruyla süslenen kurabiyelerin o muhteşem görüntüsüne her ne kadar bayılsam da bu tarz üç boyutlu hayvanlar daha kolayıma geliyor. Aklımda bir kaç çeşit şey daha var, belki onları da gerçeğe dönüştürebilirsem henüz karar veremediğim partide onlara da yer vereceğim.


Bu arada Çin yemeği denelerim başladı, iki akşam önce üç çeşitlik bir yemek hazırladım bile. Ama mutfağım savaş alanına döndü :) Çinlilerin yemek hazırlama tarzları bizimkinden farklı. Öyle sabah kahvaltıdan sonra pişirilip, akşama tekrar ısıtılıp yemek üzere kenara alınmıyor. Anında pişirilip sıcak olarak servis yapılıyor. Sebzelerin yarı pişmiş olarak beklemesi onların pörsümesine ve yemeğin kararmasına sebep oluyor. Hem ondan hem de akşam saatleri olmasından dolayı resimleme yapamadım, bundan sonra öğle yemekleri için sadece haftasonları hazırlayacağım. Çin yemeklerini çok seven eşime göre yemekler çok güzeldi, bana göre biraz daha çalışmalıydım çünkü sebzeleri ister istemez yine de çok pişirmişim :)

Lafı fazla uzatmayayım, sevimli suratlara geçeyim hemen.

Malzemeler:

250 gr. oda ısısında yumuşamış tereyağı-margarin de olur
1 su bardağı pudra şekeri-120 gr.
Aldığı kadar un (yaklaşık 3-3,5 su bardağı alıyor)-1 su bardağı 135 gr.
1 tatlı kaşığı şekerli vanilin
Damla çikolata
30-40 gr. çikotala-benmari usulü eritilecek
2-3 çorba kaşığı ekstra pudra şekeri

Tereyağını mikserle beyazlayana dek çırpalım. Sonra pudra şekerini ilave edip çırpmaya devam edelim. Karışım krema gibi olunca vanilya ve azar azar un ilave ederek çırpmaya devam edelim. Mikserin zorlandığı noktada yoğurmaya elimizle devam edelim. Hamur toparlanınca içinden 1 çorba kaşığı kadar alıp hafif oval olacak çekilde yuvarlayalım. İşaret parmağımız ile arka kısmına bastıralım ve elimizle üçgen şekli verelim. Kurabiyelerimize damla çikolatadan burun ve gözler yapalım. Bunun için damla çikolataların sivri kısımlarını hamura bastıralım. Merak etmeyin damla çikolatalar erimeyecekler. Önceden 150 dereceye ısıtılmış fırınımızda kurabiyelerimizi pişirelim. Pembeleşmeden hemen önce fırınımızdan alıp dışarda soğumaya bırakalım.

Bir yumurta fırçasını pudra şekerine bulayıp gelişigüzel olarak, fok balıklarının kafalarına kara bulanmış görüntüsü vermek için sürelim. Erittiğimiz çikolatayı sıkma kağıdına ya da poşetine koyup ucunu çok ince olarak keselim. Burnun etrafına bıyıklar yapıp, gözlerin üzerine kaş yapalım. Daha sonra kurabiyelerimizin çikolatalarının donması için oda ısısında bekletelim.







Afiyet Olsun!

Cuma, Mart 6

Meksika Fasulyeli Patates Salatası, Resimsiz Paket Pizzalar...


Geçtiğimiz hafta çarşamba günü, yine "bir Alman, bir Türk, bir Fransız..." diye başlayan fıkraları aratmayacak çeşitlilikte ülkelerden oluşan dostlarım bendelerdi. Hatırlarsanız geçen yıl bu zamanlar bir grubu misafir edip, Türk sofrasından lezzetler ikram etmiştim. Bu yıl yine temel olarak aynı grup olmak üzere, yeni gelenlerle beraber, Türk damak tadından da örnekler vererek bir davet verdim. Burada hemen hemen herkes en az ayda bir, ya doğumgünleri bahanesiyle ya da sadece birlikte olmak istedikleri için, davetler veriyorlar. Bunlar genelde akşamüstü kahvesi oluyor ve davetlere neredeyse hiç tuzlu tatlar eşlik etmiyor. Bu nedenle biraz da bencillik yapıp bu sefer kendi davetimde tuzlu tatlara ağırlık verdim.


Menüyü saymadan önce biraz konuyu yine Çin mutfağına döndürmek istiyorum, Çin mutfağı meraklılarına haberim var, sevgili eşim dün Şangay'dan dönerken bana harika bir kitap almış, içinde Çin mutfağının en temel yemeklerinin yapılışları var. Çok şükür bu sefer deli dana gibi dön sözlüğe, dön bilgisayara diyerek çeviri yapmayacağım; çünkü kitabım ingilizce. Uzakdoğu mutfağı meraklıları için birinci elden, hasbe has yapılışlarıyla arada Çin mutfağından lezzetler ikram edeceğim sizlere blogumdan. Bugün kitaptaki temel malzemeleri listeleyip marketten aldım bile. Tarifleri elimden geldiğince Türkiye'de bulabileceğiniz malzemelere göre yapacağım. Merak etmeyin, sadece önceden tattıklarımdan ve lezzetinden şüphe duymadıklarımdan başlayacağım.

Geçtiğimiz haftaki menüm ise şöyleydi:

Kabak Mücveri
Paket Pizzalar
Elmalı-Cevizli Turta
Tiramisu
Ağlayan Kek
Patates Salatası

Misafirlerimin hepsi en çok tiramisumdan hoşnut kaldılar, hayatlarında ilk defa yedikleri mücveri çok beğendiler. En çok da yanında ikram ettiğim yoğurdu kendimin yapıyor olmama şaşırdılar. Neredeyse milföyü de benim açtığımı zannediyorlardı ama sırrımı verdim ve aldığım marketi söyledim :)

Paket pizzaların, ağlayan kekin ve mücverlerin resimleri çekmeyi unuttuğum için yok ama pizzaların yaparkenki fotoğrafları var, mutlaka denemenizi tavsiye ederim, hem çok lezzetli hem de inanılmaz kolay hazırlanıyorlar. Kısaca bu tariften de bahsetmek istiyorum. Belki deneyip bizler için resimlemek isteyen olur.

Malzemeler:
Yeteri kadar milföy hamuru(10-12 adet)
10 adet uzun sosis-Ben tavuk sosis kullandım çünkü burada dana sosis yok
2 domates
2-3 çarliston biber
4 diş sarımsak
1 çorba kaşığı domates salçası
3 yemek kaşığı zeytinyağı
1 çay kaşığı kuru fesleğen, kekik, karabiber, tuz
Üzerlerine sürmek için 1 yumurta sarısı

Sarımsakları dilimleyelim ve kızdırılmış sıvıyağda pembeleştirelim. Pembeleşmiş sarımsakları tavanın içinden alıp salçayı ekleyelim. (Sarımsaklar yeterli aromayı yağa bırakmış oluyor)Yarım çay bardağı kadar su ile biraz ezip, pişirip ocaktan alalım. Tavla zarından biraz büyük doğranmış sosis, biber, kabuğu soyulup çekirdeği çıkarılmış küp domatesleri bir kapta karıştıralım. İçine hazırladığımız salçalı suyu ve baharatları ekleyip iyice karıştıralım. Oda ısısında yumuşamış milföylerin içlerine en az 1 dolu çorba kaşığı kadar iç malzemesi koyalım ve yanları üstüste kapatıp, her iki ucu sıkıca birbirine yapıştıralım.Paketleri ters çevirelim. Keskin bir bıçakla çizik atıp, yumurta sarısı sürelim. 200 dereceye ısıtılmış fırında üzerleri kızarana dek pişirelim.


Meksika Fasulyeli Patates Salatası

Malzemeler:
5-6 iri patates
1 su bardağı meksika fasulyesi konservesi (kırmızı fasulye)
8-10 adet bebek mısır (haşlanmış tane mısır da olur)
1 orta boy kırmızı soğan
3 çorba kaşığı kadar kıyılmış maydonoz
1 çorba kaşığı kadar kıyılmış taze nane
2 tatlı kaşığı sumak
1 çay kaşığı pul biber
1 çay kaşığı kekik
Yarım çay bardağı zeytinyağı
1 limon suyu
Yeterince tuz

Patateslerimizi haşlayalım, soğuyunca kabuğunu soyup küp küp doğrayalım. İçine dilimlenmiş bebek mısırı ve suyu süzülüp sudan geçirilmiş fasulyeleri ekleyelim. Piyazlık doğranmış soğanı, 1 tatlı kaşığı tuzla ovup, bir süzgecin içinde yıkayalım ve suyunu sıkarak salataya ekleyelim. Geri kalan tüm malzeme ile harmanlayalım.

Afiyet Olsun!

Pazartesi, Mart 2

Her Daim Özlenen Lezzet: Simit


Aceleden öldüm doğrusu. Normalde iki post arasını epey açmaya alışmıştım ama cumartesiden beri zor sabredip, şimdi Pc başına dar attım kendimi. "Bu tarifi yayınlamam gerek", "benim gibi simit hasretliği çekenlere yetiştirmem gerek" diyerek başladım yazımı yazmaya, üstelik daha fotoğrafları bile hazırlamadan. Özellikle gurbette olanlar daha çok anlayacaklardır beni; simit özlemi buralarda bir başka oluyor. Türkiye'deyken, acil bir misafirim gelecek olsa, ya da uzun soluklu bir alışveriş sonrası eve dönünce ne pişireceğim derdi olduğu zaman imdadıma yetişirdi kendileri. Hemen tomurcuk çayı ilaveli mis gibi bir çay demler, yanına evde ne çeşit peynir zeytin varsa çıkarır, fırında da azıcık ısıtıp çıtır çıtır yer, doyururduk kendimizi.

Geçen yıl buraya ilk yerleştiğimde de simit sevdasına düşmüştüm ama malesef kendi beceriksizliğimden olsa gerek Ev Cini'nin simidini taş gibi birşey yapmıştım. Bir tarifi denemeden önce mutlaka yorumları da okurum, deneyen var mı, varsa sorun yaşamış mı ya da ne yapmış da tam tutturmuş diye. Pek çok kişi memnun kaldığı için de bu tarifi yapmaya karar vermiştim. Ev Cini oranların düzgün uygulanması gerektiğine dikkat çekmişti ama sanırım göz kararı yapma merakım sayesinde bir şeyleri yanlış yapmıştım, sonra da hevesim kaçıp işin ucunu bırakmıştım.

Geçtiğimiz hafta yine aklıma simit düşünce nette sıkı bir araştırmaya girişip, aklıma yatan bir tarife ulaştım. Bir hafta buzdolabımın üzerindeki tarifin çıktısına bakıp önce birbirimize alışmamız için fırsat verdim, sonra da en karanlık en can sıkıcı bir öğleden sonrayı seçip giriştim uygulamaya. Maksadım, beceremezsem yine havaya suya bahane atmaktı, olursa da karanlık günüm şenlenecekti; bir taşla iki kuş vuracaktım.

Hala aklıma geldikçe gülümsememe engel olamıyorum, çok mutluyum, sonunda gerçek sokak simidinin "tıpkısının aynısı"na ulaştım. Tarif için Efsun'a çok teşekkür ediyorum, sayesinde özlemim dindi, eşimin de bolca tebriğini aldım.

Hemen tarifi buraya da ekliyorum.

Malzemeler:
1 su bardağı ılık süt(240 ml)
1/2 su bardağı ılık su(120 ml)
1 yemek kaşığı toz seker
1 yemek kaşığı kaşığı instant maya
2 yemek kaşığı sıvı yağ
1 yumurta
1,5 tatlı kaşığı tuz
4 yada 4,5 su bardağı un (1000 ml kadar)
2 yemek kasığı pekmez ile 1 cay bardagi suyu karıştırın-simidi batırmak için
1,5 su bardağı kadar susam

4 su bardağı kadar unu bir kaba koyalım, içine diğer tüm malzemeyi koyup iyice yoğuralım. Hamurumuz ele yapışmayacak kıvamda olmalı. Gerekirse azar azar un ilave ederek hamurunuzu toparlayabilirsiniz. Hazırladığımız hamuru 1 saat kadar üstü bir bezle örtülü olarak ılık bir yerde kabarmaya bırakalım. Bu sırada susamlarımızı hazırlayalım.

Araştırmalarıma göre simitlik susamlar farklı oluyor, yani önceden kavrulmuş olarak satılıyor. Bizlerin kullandığı beyaz susam ise fırında kızarmıyor. Bu nedenle simitlerin üzerindeki o hafif gevrek koku eksik kalıyor. Önceki denememde de içime sinmeyen susam konusunu bu sefer çözdüm. Hamurumuz kabarırken, bir teflon tavaya susamlarımızı dökelim ve hafif açık ateşte sürekli karıştırarak susamlarımızı kavuralım. Susamların büyük çoğunluğu renk değiştirir değiştirmez ateşten alalım.

Kabarmış hamurumuzu tekrar yoğuralım, eşit 5 ya da 6 parçaya ayıralım. Her bir parçayı upuzun bir silindir yapalım, ortasından ikiye katlayıp resimdeki gibi bükelim. İki ucu birbirine yapıştıralım. Benim hamurum lastik gibi eski şeklini aldığı için, diğer simitleri hazırlarken öncekileri birer borcam kase etrafında şekil almaya bıraktım.

Tüm simitler hazır olduğunda simitleri önce çabuk hareketlerle pekmezli suya önlü arkalı batıralım, sonra da yine önlü arkalı olmak üzere susama bulayıp tepsimize dizelim. Önceden ısıttığımız 180 derecedeki fırında, iyice kızarana dek 30-35 dakika kadar pişirelim.








Afiyet Olsun!